1 saat süren program için biraz
hazırlık yaptım. Programa çıkacağız, ele güne rezil olmayalım. Torbamızda
söyleyecek birşeylerimiz olsun. Hazırlık sırasında tekrar gördüm ki Şeyh
Bedreddin`i en iyi anlatan Nazım Hikmet olmuş! Özellikle Şeyh Bedreddin`in
Serez`deki darağacından müritleri tarafından
indirilme anı var ki, -Nazım`ın o anlatımı insanı alıp götürüyor.
Okumaya başladığınızda vücudunuz vurgun yemiş gibi titremeye, sonra
ateşlenmeye, ardından göz minelerinin nemlenmesi ve boncuk boncuk yaşların
dökülme anı…. Bedreddin`i darağacından indirme bölümünü programın sonlarına
doğru okudum. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Yayın sonrası birçok arkadaş,
-sağ ve var olsunlar, o bölümün
programının en doruk noktası olduğunu
aktardılar. Doğrudur.
O bölüm şöyle:
[Hünkârin iradesi ve İranlı Molla
Haydarın fetvasıyla Serezde, çarşıda, yapraksız bir ağaç dalına asılan
Bedreddinin çırılçıplak vucudu iki yana ağır ağır sallanıyordu. Geceydi.
Çarşının köşesinden üç adam belirdi. Birisinin yedeğinde kır bir at vardı.
Eğersiz bir at. Bedreddinin asıldığı ağacın altına geldiler. Soldaki
pabuçlarını çıkardı. Ağaca tırmandı. Aşağıda kalanlar kollarını açıp
beklediler. Ağaca çıkan adam Bedreddinin uzun ak sakalı altından ince boynuna
bir yılan çevikliğiyle sarılmış olan ıslak, sabunlu ipin düğümünü kesmeğe
başladı. Bıçağın ucu birdenbire ipten kaydı ve ölünün uzamış boynuna saplandı.
Kan çıkmadı. İpi kesmekte olan delikanlı sapsarı oldu. Sonra eğildi, yarayı
öptü, doğruldu. Bıçağı attı ve yarışından çoğu kesilen düğümü elleriyle açarak
uyuyan oğlunu anasının kollarına bırakan bir baba gibi Bedreddinin ölüşünü
aşağıda bekliyenlerin kollarına teslim etti. Onlar çıplak ölüyü çıplak atın
üstüne koydular. Ağaca çıkan aşağı indi. En gençleri oydu. / Nazım Hikmet /
Şeyh Bedreddin Destanından...]
Bir kaç yıldır 1921 yılında Şeyh
Bedreddin üzerine Almanca yayımlanmış bir çeviri üzerinde çalışıyorum. O
nedenle Bedreddin ile ilgili ulaşabildiğim tüm kaynakları bulup okumaya
çalışıyorum. Bu arada zulamda cevabını aradığım bir sürü soru birikti. Bu
soruların bir kaç tanesi şöyle: 1416 yılında idam edildikten sonra bir döneme
damgasını vurmuş ve Osmanlıyı temellerinden sarsmış olan bu hareket idamla son
mu buldu? Şeyh Bedreddin’in müritleri ve onunla benzer görüşü paylaşanlara ne
oldu? Günümüzde Şeyh Bedreddin’in felsefesi ve müritleri yaşıyor mu?
Bu sorumun cevabını 1950 yılında Zeitschrift
der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft adlı derginin 100’uncu sayısında
buldum. Alman Hans Joachim von Kissling
yayımladığı bir makalesinde 1570’li
yıllara ait iki tane de belge vermiş. Belgelerden anlaşılacağı üzere
Şeyh Bedreddin idam edildikten 155 yıl sonra Balkanlar‘da bulunan ve ona bağlı
müritlerin yaşıyor olmaları. Anlaşılan o ki Şeyh Bedreddin’e bağlı
Kızılbaşlar-Bektaşiler-Aleviler Bedreddin’in görüşlerini yaşatmakla kalmamış,
Osmanlı için hala tehdit oluşturmaya devam etmişler. Şeyh Bedreddin’in
idamından 155 yıl sonra Osmanlı paşalarının Ahyolu kadısına gönderdiği hükümde,
Bedreddin’e bağlı Kızılbaş-Bektaşi ve Aleviler‘in KÜREK mahkumları olmalarını
emrediyor. Gönderilen yazıda Ahyolu‘da (Uluslararası ismi Pomorie /
Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısında bir yer) Osmanlı donanması için inşaa edilen
gemilerin hızlı bir şekilde bitirilmesi emredilirken, yapım sonrası Ahyolu ve
bölgesinde yaşamlarını sürdüren Şeyh Bedreddin müritlerinin küreğe vurulup
gemilerin İstanbul’a getirilmesi emrediliyor. Diğer hüküm ise Bulgaristan’ın
Varna şehrinde inşaa edilen gemiler için. Yine bu bölgede yaşayan ekseri Şeyh
Bedreddin mensupları –ki onlar hırsızdır! islamın şartlarını yerine
getirmezler! diye üzerine basılarak hükümde yazılır, kürek cezasına çarptırılıp
gemilerin İstanbul’a taşınması isteniyor.
Bir diğer belgede de Franz Babinger`in
yazdığı ve benimde üzerinde çalıştığım kitap. Babinger, Şeyh Bedreddin`in
türbesini bulmak için 1919`larda asıldığı yer olan Serez`e gider. Orada çok
ilginç bir toplulukla karşılaşır ve bu
konuda şunları yazar: “Eski Zağra dolaylarında, Balkanlar’ın Karınabad’ında,
Deliorman ve Karlıova kırsalındaki Türkler arasında Kızılbaş olarak anılan
Müslüman aileler yaşamakta. Bunlar,
sakin, -tutkusuz, barışsever,
tarımla uğraşan bir ahali olup pişmanlık duymaksızın şarap içiyorlar.
Kadınlarını örtüsüz dolaştırıyorlar. Kan
dökmeyi günah sayıyorlar. Kendilerini diğer Türkler’den farklı
görüyorlar. Dini kurallarla pek fazla ilgilenmiyorlar. Bu gelenek ve
göreneklerin Bedreddinilikle şaşılacak
derecedeki benzerliği bir
yana, bu tarikattan
olanların Bedreddin'in son
bulunduğu ve idam edildiği bölgelere yakın oturmaları bir rastlantı olmasa gerek. Bu nedenle Zağra dolaylarında
bulunan bu ahali dikate değer, araştırılmayı bekleyen bir yapı oluşturmakta.”
Bu makaleyi yazdıktan sonra zulamdaki
sorulara bir soru daha eklendi. Onu`da size sorayım. Günümüz Türkiyesi`nde Osmanlıyı
temellerinden sarsmış Bedreddiniliği kimler temsil ediyor dersiniz?
İlhami Yazgan / Köln /
iyazgan@web.de
TV10’daki programı izleyemeyenler alt
taraftaki linki tıklayıp yotube üzerinden izleyebilirler