![]() |
Dr. Felix von Luschan |
Makale ve resimler Türçede ilk defa yayımlanmakta!!!!!!
Makaleye Luschan’ın hayatıyla başlıyoruz.
Luschan'ın bir kafa tasını incelerken çekilen fotoğrafı, O’nun mesleğine olan saygınlık ve bağlılığını bire bir anlatmakta.
Luschan’ın antropoloji yaptığı katkılar tartışılmaz. O ilk defa 1890 yılında Antalya'da yaşayan Tahtacılar ile ilgili bilimsel ve antropolijik bilgileri kaleme alan kişidir.
Luschan'ın Tahtacılar ile ilgili makalesinin devamı önümüzdeki günlerde aşağıda sıralanan konu başlıkları altında bloğumuzda takip edebilirsiniz.
Luschan’ın Hayatı
1. Giriş
2. İnançları
3. Nefret
4. Gözlerden Uzak Yanlız Bir Hayat
5. Yeniden Bedenleşme - Reincarnation
6. Baba ve Dedeler
7. Fiziksel Özellikleri
Luschan'ın
TAHTACILAR ile ilgili kitabı
|
19. yüzyılın son çeğreğinde Anadoluyu ziyeret
edenlerin başında Viyana ve Paris'de tıp tahsili yaptıktan sonra antropoloji ve
etnoloji alanında ihtisas yapmış olan Dr. Felik von Luschan gelmektedir.
Luschan, Anadoluda yaptığı uzun çalışmalar neticesinde 1890 yılında Tahtacıları
konu alan ‘‘Die Tactadschy‘‘[1] adlı eserini
yayımlamıştır. Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik ile ilgili Alman kaynaklarında
ilk verilere, 1890 yılında Felix von Luschan yayımladığı bu çalışmada
rastlıyoruz. Felik von Luschan çalışmasında Hacı Bektaş Veli ile ilgili somut
bir bilgi aktarmaz, hatta Hacı Bektaş Veli’nin doğum yeri olarak Konyayı
gösterip tarihi bir yanlışlığa düşer. Bu önemli yanlışlığa rağmen
Luschan’ın bu eseri Tahtacılar için; sosyolojik, antropolojik ve etnografik
olarak çok önemlidir. Üzerinde en fazla durulan topluluklardan biri olma
özelliği taşıyan Tahtacılar hakkında aktardığı bilimsel verilerden dolayı da
günümüzde yapılan çalışmaların temel kaynağı olma özelliğini taşır. Luschan’ın
Tahtacılar adlı eseri Tahtacılar ile Bektaşilik arasındaki ortak noktaların
belirlenmesi bağlamında da kayde değer bir çalışmadır. Birçok görsel malzemeyle
desteklenmiş olan bu eserin ardından Luschan, 1922 yılında,
‘‘Völker, Rassen, Sprachen‘‘[2] adlı yeni bir
kitap yayımlamıştır. Luschan, bu çalışmasında Tahtacıların yanı sıra Likya
bölgesinde yaptığı çalışmaları sırasında inceleme fırsatı bulduğu, Bektaşiler,
Ermeniler, Kızılbaşlar, Yezidiler, Yunanlılar ve Türkler hakkında bilgiler
verir.
Antalyalı
Tahtacı bir bayan
|
[1] Felix von Luschan, Die Tachtadschy
und andere Überreste der alten Bevölkerung Lykies, Archiv für Antropologie XIX,
1892.
’’Likya’da yaşayan insanların önemli bir bölümü, yaygın inanışa göre
‘‘Türktür.‘‘ Bu yaygın inanışa riyakat etmeyip, Türkçe konuşan Müslümanlar’ın
altında farklı şeyler anlıyorsanız, büyük bir hata içersindesiniz demektir.
Tabii ki bir şartla; Türk kelimesini yanlızca dilbilimsel ya da dinsel
pesfektiften değerlendirmeniz gerekir, kesinlikle etnografik açıdan değil.
Likya’da yaşayan Türkle, Bosnada yaşayan bir
Müslümanı ‘‘Türk‘‘ olarak da adlandırabiliriz. Her ikisine dinsel persfektiften
baktığımızda ikisi arasında çok büyük fark olmadığını görürüz! Bosnalı
Müslüman köken olarak Güneyli Slav ailesine bağlılar. 1463’den itibaren
Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalmışlar ama dillerini de konuşmaya devam etmişler.
Kosovada
gerçek Türk, yani Türk boyundan gelen kimse yoktur, hele Bosna‘da hiç
yoktur. Aynı zamanda Likya’da da, hatta Güneybatı Anadolu'nun genelinde
Türkler‘i yakından incelediğinizde, orada yaşayanların daha önce Anadoluda yaşamış
olan halkların devamı olduklarını göreceksiniz. Osmanlı’nın dinini, dilini
kabul etmişler fakat fiziksel özelliklerini koruyup, kültürel değişime
direnmişler. Önceden yaşamış olan bu halkların kim olduklarını dair önümüzdeki
satırlarda yeterli bilgi vereceğim. Bu çalışmada Likya’da yaşayan bir grup
insanın komşularından çok farklı, ki bunu meslekten olmayanlar bile farkediyor.
Yani Tahtacılar‘ın farklı bir yaşam ve ahlak anlayışlarının olduğunu vermeye
çalışacağım.
Tahtacılar
çok sınırlı sayıda, tahminen bin aile, ya da 5 bin kişiye varan nüfusuyla,
Antalya havalisine yayılmış, hatta gizlenmiş denecek bir halde bulunmaktalar.
Bunlara Anadolu'da Alevi yani Ali taraftarı derler, fakat onlar kendilerini
Tahtacı diye tanımlarlar. Tahtacılar dağlarda yaşayan ve kerestecilikle geçinen
bir topluluktur. Dağılımları yanlız Antalya havalisini kapsamaz, civar bölge
ve dağlık yerlerde de Tahtacılara rastlamak mümkün.
Antalya'da
yaşayan Tahtacılar diğer yerlilere göre daha saf, daha az karışmış bir halde
yaşarlar. Türkçe konuşurlar. Müslümandırlar. Uzun senelerden beri askeri
hizmetlerini yerine getirirler. İslamla münasebetleri çok iyi olmadığı halde
hiçbir zaman Ermeni ve Rumların maruz kadığı gelir vergisine tabii
tutulmamışlardır.
Felix von
Luschan`in kafatasi kayitlarina
gecmis
olan bir Tactaci"nin kafatasi
|
İnançları
Tahtacıların
inançları hakkında ortada muhtelif hikâyeler söylenir ama bir çoğu
inanılacak
gibi olmadığından burada adını anmaya bile lüzum görmüyorum. Kendileri de
inançları hakkında pek dışarıya bilgi aktarmazlar. Hatta bu sırlarını kendi
eşlerinden eşlerinden bile gizledikleri söylene gelmiştir. Bu konuda ‘‘Kadın
dili, kaynar su gibidir" derler. Sır saklayamazlar anlayışına sahipler.
Tahtacılar, ilk bakışta çevrede yaşayan diğer halklara göre biraz farklı
oldukları görülür. Hal ve tavırlarında Türkler‘den biraz daha ağırbaşlı,
kendilerine has hayat tarzları vardır. Hızlı hareket ederler, konakladıkları
yerlerde değil de, yolda ve ormanda tesadüf eseri karşılaştığınızda pek göze
çarpmazlar. Kolayca gözden kaybolurlar. Eşleriyle birlikteyseler pek gözden kaçmaları
mümkün değil, çünkü kadınların güzelliği görenleri etkiler. Gençleri de dahil
olmak üzere Tahtacıların kadınları Müslüman kadınları gibi kapanmazlar.
Avrupalı bir yabancının nazarında bile kendilerini örtmezler.
Tahtacilar |
Nefret
Ülkeyi
ziyaret eden Avrupalı bir seyyah eğer biraz Türkçe biliyorsa, hizmetinde
bulunan
Müslümanın, bir Tahtacı ile karşılaştıklarında, Tahtacılar‘ı kendilerinden
aşağı
gördüklerini hemen hisseder. Hizmetindeki kişinin "Tahtacı"
kelimesini nefret
içeren bir
söz gibi tekrar etmesi dikkat çeker. Tahtacılar, İslam katogorisinde
görülselerde,
kendisine halis Müslüman diyen kişiler onları "kafir" olarak görür.
Onlar hakkında olumsuz konuşma alışkanlığını sürdürür.
Tahtacılar‘ın
çalıp çırpmaları yoktur, kadınları özgürdür, namusludur,
dürüstdür,
kendilerine itina, özen gösterirler, erkekleri merd ve çalışkandır. Bu
konularda
kesinlikle haklarında olumsuz hiç birşey söylenemez. Buna rağmen yine
de ilk
yüzyıllarda Hıristiyanlara yapılan en ağır suçlamalar gibi onlar hakkında
suçlamalar
yapılır. Mütemadiyen mum söndürme ayinleri gibi hayasızca hiç bir
ahlaka
sığmayan, yalan hikâyeler anlatılır. Senede bir veya birkaç defa, diğer bir
rivayete
göre her hafta, bütün köy sakinleri geceleyin bir evde toplanır, şarab içip,
uzun ve
heyecanlı sözler ederler. Nihayet ansızın mumlar söner. Bundan sonra ne
olur? Buraya
gelince hikâyeyi nakleden Türk zabtiye ve at bakıcısının hayalinden
geçen konu
koyu ve tok renklerle boyanıp sunulur. Bu tür hayali efsanelerin saçma
olduğunu,
gerçek dışı olduğunu bırakın sıradan bir vatandaşa, aklı başında olan bir
Türke bile
anlatmak zordur. Bir kere Tahtacılar‘ın yaşadığı yerlerde bütün ailelerin
toplanarak
ayin yapabileceği ve bir anda karanlığa bürünebilecek yer bile yoktur.
Ama malesef
Türkler buna bile inanmak istemiyorlar ve hatta diyorlar ki: "Sen
nerden
bileceksin? Belki şeytan bunlara yardım ediyordur. Zaten onlar
şeytana
tapmıyorlar mı? Tapıyorlar. Erkek çocuk kendi kız kardeşleriyle
evlenebiliyor. Bunlar olduktan sonra diğer bütün riyavetlerin doğru olması
pekala mümkün dür.‘‘
Bu gerçek
dışı hayal ürünü ve ithamlara karşın, Tahtacılar‘ın gerçek hikayeleri şöyledir:
Tahtacılar, ortalama yüksekliği 1000-1500 metreyi bulan yüksek yerlerde, sakin,
tek başlarına, gözlerden uzak yanlız bir hayat sürerler. Bir eve bağlanmazlar.
Bütün sene, yaz kış demeden dallardan örülmüş, çatısı kıl keçelerle örtülü
çadırlarda yaşarlar. Dağların yüksek yerlerinde veya bir yerde uzun müddet
kalmak zorunda kalırlarsa çadırlarına benzer, çadırlarından biraz büyükce
takriben 4 metrekarelik bir zemin üzerinde kendilerini idare edecek bir
biçimde bir nevi evler yapıverirler. Taşdan veya kerpiçden yapılan duvarlar
bazen bir metre yüksekliği bile bulmaz. Kapı direği olarak ekseriya eski yapı
taşları konur. Bazen duvarlar arasında antika taşların kullanıldığı gçrülür.
Hiç kapı kanadı görülmez. Yuvarlak duvar üzerine eğriti şekilde samandan ve
çalıdan müteşekkil bir çatı yapılır. 12 ila 20 adet yukarıdan bağlanmış sırık
üzerine bağlanır. Çatının tepesi tamamem taşlarla kaplanıp, çatı
sağlamlaştırılır.
Dar bırakılan kapı aralığı ta çatıya kadar devam eder, ki bunun yukarı kısmı aynı zamanda baca vazifesi görür, çünkü çatıda katiyyen ikinci bir delik açılmaz.
Dar bırakılan kapı aralığı ta çatıya kadar devam eder, ki bunun yukarı kısmı aynı zamanda baca vazifesi görür, çünkü çatıda katiyyen ikinci bir delik açılmaz.
Buna çok
benzer, fakat Müslüman Türkler‘e ait olan bu tür derme çatma evlere Sıdyma[1] civarındaki Keçiler
ve Dudurga köylerinde rastladım. Ama buradaki evler ev olarak değil samanlık
olarak kullanılmaktaydı. Bu tür evleri tarih öncesinde Alplerde görmek
mümkündü. Bu tür evleri Warmbad Villach‘a[2] pek uzak olmayan yerde inceleme
fırsatı bulmuştum.
Yeniden bedenleşme - Reincarnation
Von
Luschan1889 Tachtadschy Antalya
|
Tahtacılar, kaldıkları yerlerden köye ya da şehre
tahta ve direk satmak için inerler. Şehirlerde kurulan çarşılara pek az muhtaç
olduğu Avrupa mallarını almak için uğrar. Diğer bütün eşyayı bizzat kendileri
üretirler. Kumaşlarını kendileri dokuyup boyarlar. Anadolu'nun diğer dağlık
bölgelerinde yaşayan sakinlerine göre gıda ürünlerine daha az ihtiyaç duyarlar.
Pirinç yerine bulguru tercih ederler.
Bir çok nedenden dolayı, özellikle askerlik ve vergiden kurtulmak için
şehirlilerle mümkün olduğu kadar az irtibatta bulunurlar. Kendilerine
sorulan sorulara karşı ihtiyatlı ve kaçamak cevap verirler. Çekingen tavır
içersindedirler. Sanki kendi gerçeklerini saklamak için çok ciddi çaba
gösterirler. Türklerle bir arada bulunmak mecburiyetinde kaldıklarında, onlarla
olan münasebetlerinin minimal olmasına dikkat ederler; eğer Ramazan'a tesadüf
ederse oruç tutar gibi yaparlar, fakak aynı zamanda şaraplarını içerler, domuz
eti yerler, Türkler gibi beş vakit namaz kılmazlar. Kuran'a karşı olan
yaklaşımlarını anlamak da zordur. Kitabınız var mı? sorusuna karşı evet
cevabını verirler ama orada bulunan ve kendini hakiki Müslüman olarak gören
kişi "Yoktur!" diye onları tekzib eder. Ahmed, Ali, Hasan ve Mehmed
gibi isimlere karşı sempatileri vardır. Ömer, Bekir, Osman... gibi isimleri hiç
kullanmazlar. Bu isimlerdeki Türklerle konuşmak istemezler. Tavşan ve hindi eti yemezler,
bunlarla temas etmekten son derece tiksinirler. Tavus kuşunu bir sembol olarak
görürler, itibarı vardır, şeytanın şekl-i şemali sayılır. Aynı zamanda Tavus
kuşu öyle bir hayvandır ki bazı hallerde bir mahluk, bazı hallerde iyi bir
insan, bazen de evliya olur.
Von
Luschan1882 Antalya
|
Tahtacılar‘ın,
ruhun bir bedenden başka bir bedene geçisine olan inançları oldukça güçlüdür.
Kötü ruhlar, cinler ve şeytanlar hakkındaki inançlarına bakıldığında, hayatta
günahkar olmuşların hayvan bedeninden geçerek yeniden iyi ruh haline
dönüşebileçeğine inanırlar. Cinlerden son derece korkarlar, etraflarında var
olduklarından yola çıkarak onları yaralıyacak her türlü kelimeyi
söylemekten çekinirler. Şeytan kelimesi onlar için pek hoş olmayan kelimedir.
Bir Tahtacı'nın önünde yaramazlık yapan bir çocuğa veya huzursuz bir ata şeytan
demek onları çok rahatsız eder. Tahtacıların inancına göre yalnız fena
ruhlar değil günahkâr insanların ruhları da ölümlerinden sonra hayvana
dönüşecektir. Tavşan veya hindi şekline girerek yeniden yaşamaya başlar. Buna
mukabil iyi insanlar tekrar yine insan olarak dünyaya gelirler, derecelerine göre
hayatta daha yüksek ya da daha düşük bir pozisyon işgal ederler.
Dört büyük
peygamber Musa, Davud, İsa ve Ali varlıklarından arınarak daha da ileri evrede
sadece farklı vücutta hayat bulan kişilerdir. Hayat bulan her vücudun sonraki
görevi gizli dinsel öğreti sırlarının önemli bir kısmını taşımasıdır. Bu
inanışa Müslümanlar itiraz eder ve anlatılanlarla gizli veya ince ince
alay ederler. Aslında alay edenler de aynı dini düşünceler zümresindendir.
Mesela Ali'nin cesedini bir deveci bularak devesinin üzerine yüklemiş, gerek
deve, gerek deveci bizzat Ali olmuş. Bir eşek sahibi tarafından fena halde
dövülmüş. Eşek birdenbire yükünü atmış ve bir insan sesiyle söz söylemeye
başlayınca Tahtacılar Ali'yi dövmüş olduklarını görmüşler.
[1] [İ. Yazgan]: Muğla ilinin Fethiye ilçesi Dodurga
ve Boğaziçi köyleri yakınındaki Likya antik kenti.
[2] [İ. Yazgan]:
Warmbad-Judendorf, Güney Avusturya’nın Villah Şehri yakınlarındaki kur bölgesi.
Sıcak kaynak sularının bulunduğu bu bölge, Yahudi Köyü olarak da bilinmekte.