Bitlis
Bir rivayete
göre Büyük İskender, Babil seferine çıkmadan önce
Bitlis isimli generaline, kendisinin gösterdigi bir yere, kendisi de dahil
olmak üzere kimsenin fethedemeyeceği bir
kale kurmasını emrederken şunları emreder: "Burada öyle bir kale inşa et
ki, benim gibi ünü Dünyaya yayılmış hükümdar bile bu kaleyi fethetmekte aciz kalsın."
Bunun
üzerine Bitlis, kısa zamanda kaleyi yapar. Büyük İskender, Babil seferinin
dönüşünde kale kapılarının kendisine kapalı
olduğunu görünce kaleyi kuşatmaya kalkar.
Kaleyi bir türlü ele geçiremeyen İskender, kuşatmadan vazgeçer ve dönüş
hazırlığına başlar. Bu sırada kapıların açılması emrini veren general Bitlis,
kalenin anahtarını Büyük İskender‘e verir.
Neden kendisini bu kadar uğrastırdığını soran Büyük İskender'in Bitlis'ten
aldığı yanıt şu olur: "Sizin verdiğiniz
emirler doğrultusunda kapıları açmadım."
Bunun
üzerine Büyük İskender, Bitlis'i affeder ve kente komutanın adı olan Bitlis
ismini verir. Başka görüşler ise Bitlis isminin, Betirs sözcüğünün değişikliğe uğramasından dogduğunu ve kahramanlık,
korkusuzluk ifade ettiğini belirtirler. Alman uyruklu Wilhelm Köhler ise 1928
yılında Bitliş Şehri ve Kürtler üzerine yaptiği doktora çalışmasında,
Araplar'da Batlis, Müslümanlar'da ise Bidlis veya Bitlis olduğunu belirtir.
Bitlis'in 18. yüzyılda tam anlamıyla ekonomik ve kültürel refah içinde
bulunması, Kuzey Suriye'ye, Kuzey
Mezopotamya'ya giden yolların geçtiği boğaz üzerinde konumlanması, Batılı
gezginlerin de her zaman ilgisini çekmiştir. Bitlis'in bu ekonomik ve
kültürel refahını anlatan bir makale 1876 yılında Almanya'da, Globus dergisinde yayımlanmıştır. İki
gravür çalışmayla beraber yayımlanan bu
makalede, Bitlis ile ilgili geçmiş döneme ait bilgiler bulmak mümkün.
Bitlis'in tarihi hakkında da kısa bilgiler veren dergi, Osmanlı gezgini Evliya
Çelebi'nin yapıtlarından alıntı yaparak, Bitlis'in Van Gölü’nün batısına düştüğünü, çok engebeli yamaçları ve
yaylaları bol bir alanda kurulmuş olduğunu belirtir. Makale daha sonra
şöyle devam eder: "Bitlis'te Ortacağda
her türlü zanaat geliştirilmiş ve bu sayade tüm Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere, Hindistan ve Çin ile yapılan
ticaretin hareket noktası olmustur."
1876
yılında kaleme alınan bu makalede Bitlis’te 8.300 hanenin olduğu vurgulanırken,
şehirde yaşayan nüfusun tahminen 38.886
olduğu belirtilmiş. Bunlardan 20 bininin Müslüman, 16.086'sının Ermeni, 1800 kisinin de Yakubi olduğu
vurgulanmış. Ayrıca şehirde 15 tane caminin bulunduğundan ve bunun yanında 4
tekke ve 4 kilisenin varlığından da söz edilmekte.
Ustin Henry Layard ise 1856 yılında kaleme aldiğı "Armenien,
Kurdistan und Wüste" adlı yapıtında, Bitlis hakkıda sunları yazar: "Bitlis'te çok sayıda cami başta
olmak üzere, ibadethaneler, medreseler, hamamlar ve köprüler mevcut. Bunların arasında en fazla görülmeye değer mimari yapıt
ise kalenin hemen arkasında akan
İskender suyunun kıyısında, köprünün önünde bulunan Sultan Serafettin
Cami'dir. Bu cami, taş ustası sanatçıları tarafından zevkle süslenmiş çok
sevilen bir cami dir. Yüksek kayaların
üzerinde kurulu olan evlerin göze hoş görünen, oval biçimdeki büyük pencerelerinin
görünümü kente hoş bir güzellik ve estetik katıyor. Kentin alt kısmına düşen bölümde bulunan pazar, kötü
görünümüne rağmen oldukça kalabalık oluyor.
Bu bölgede yapılan ticaretin ana merkezini Bitlis oluşturduğu için pazara olan
talep fazla olmakta. Bu pazardan sunulan malların başında bal, mazı elması
ve balmumu gelmekte. Bunların dışında tiftik yünü, renkli halı iplikleri veya
rengarenk kilimleri sayabiliriz. Özellikle bu bölgenin dağlarında yetisen
çiçeklerden elde edilen renklerin parlaklığı mükemmel ve tüm bölgede ün
salmıştır. Bir dönem Bitlis'te yapılan silah ticareti yasaklanmış. Ama her seye
karşın, Erzurum ve Musul’dan mazı elması
almak için Bitlis'e gelen tüccarların birlikte getirdiği silahları, pazarda
bulmak mümkün. Şu anda Bitlis'ten dışarıya ihraç edilen en gözde malların başında mazi elması geliyor. Meşe
ağacının meyvesi olan mazı, deri tabaklamada ve tıpta kullanılıyor.
Bölgede yetisen bu ağaç türü kayıngillerden, üçyüz kadar tür arasında kış ve
yaz yapraklarını dökmeyen bir ağaç.1840 yılında "Dünya Botanik Biliminde
Adlandırma" kitabında ilk defa bu meşe türünden söz edilmiş. Bu meşe
türlerini ilk kez Bitlis kırsalında tesbit eden
Dr. Edward Dickson olmuştur. Dr. Dickson, Botanik Adlandırma
Kitabı‘ında bu meşe türlerinden söz
etmekte ve bunlardan beş tanesinin kendileri için yeni olduğu ve Dünya’da
yanlızca Bitlis kırsalında yetiştiğini belirtilmekte.‘‘
Fotograflar Ernest Chantre nin 1881 yilinda Kurdistan, Bitlis ve Dogu Beyazit adli calismasindan alinmistir
Gravür ise Voyage Illustré Dans Les Deux Mondes adli dergiden alinmistir