‘Köln’de yaşıyorum. Ren nehrinin, orta
kesimlerindeki yumuşaklığından bıkıp genişlediği, uçsuz bucaksız düzlüklere ve
Kuzey Denizi’nin sislerine doğru aktığı; dünyevi erkin asla çok ciddiye
almadığı, ruhani erkin ise, Almanya’da genel olarak inanıldığının tersine, daha az ciddiye alındığı; Hitler’in
kafasına çiçek saksılarının fırlatıldığı ve Göring’le açıkça alay edilen
Köln’de.. Benim yaşadığım şehir,
Romalıların yaptığı kiliselerle ünlü olması gerekirken, Gotik Katedrali
sayesinde üne kavuşmuş, Almanya’nın en eski Yahudi cemaatini barındırmış ve onu
gözden çıkarmış bir şehirdir.‘‘
Yukarıdaki satırlar bana ait değil! Öykü, roman ve deneme
yazarı, dünya savaşı sonrası Alman edebiyatının en önemli temsilcilerinden olan,
ölümüne değin Köln ve çevresinde yaşamış, 1972‘de Nobel Edebiyat Ödülünü
kazanmış Heinrich Böll’e ait.
Ben sadece Böll’un ‘‘doğdum‘‘
dediği yerleri değiştirip kendime uyarladım.
Köln'de doğmadım. Lakin uzun bir süredir
küçük Türkiye diyebileceğimiz, nam-ı diğer Köln‘de yaşamaktayım. Fevkalâde bir
gelişme olmaz ise Kölünde yaşamaya
devam edeceğim. Bu nedenle yeni yılın ilk yazısını Kölnlü yazar Heinrich Böll’e ayırdım.
Heinric Böll, sonunun geleceğine kimsenin inanmadığı
savaş sonrası, insanoğlunu doğduğuna pişman eden savaşı, yaşadıklarını, şehrin
harabe halini ve insan dramlarını yazmıştır.
1917 doğumlu, ‘‘Heinrich Böll’ün 100. Doğum Yılı‘‘ nedeniyle 2017 yılı içersinde
Köln’de ve Almanya’nın diğer şehirlerinde okumalar, etkinlikler düzenlendi. Etkinlikler
2018 yılı içersinde de devam edecek. Nâçizane ben de Böll’ün yazıp çizdikleriyle insanlığa rahatsızlık veren, ikaz eden
tavrını, ölümünden yılllar geçmiş olsa da hala geçerli olduğunu siz okuyuculara
hatırlatmak ve bir Kölnlü olarak yazarıma sahip çıkmak istiyorum.
Ayrıca 10.10.1981 yılında Bonn’da düzenlenen, şahsımın da
katıldığı Barış Yürüyüşü’nde Heinrich
Böll‘un yaptığı konuşmayı hala dün gibi hatırladığımı belirtmek isterim.
1981 yılında Almanya’nın Bonn şehrinde üniversite ana binasının önündeki
çayırında Böll’ün konuşmasını
heyacanla bekleyen yüzbinlerce insanı yürüsün sonlarına doğru başlayan sağanak
yağmur bile gitmeye ikna edememişti. Böll,
1981’deki Barış Yürüyüşü’ndeki sözünü söylemek için sahneye çıktığında
paltosunun cebinden hazırladığı metni çıkartıp:
‘‘Bir daha savaş olursa, Almanya herkesin birbirini kestiği bir savaş
meydanı olarak birleşebilir. Bu savaş meydanı üzerinde bir birleşme olmaz,
birleşmenin kendisi bir savaş meydanı olur!‘‘ diye konuşmasına başladığında
binlerce katılımcı Böll’ü heyacanla
alkışlanmıştı.
Kitaplarında olduğu gibi kamu yaşamında da
dürüstlüğün sesi olan Böll; ödün
vermeyen, bükülmeyen kişiliğiyle, gerektiğinde sert ve yüksek sesli bir yazar
tavrını hiç bir dönem terk etmemiştir. Edebi çalışmalarında ve siyasi
çıkışlarının temelinde her daim ‘‘İNSAN‘‘
temel öge olmuştur.
Meselâ ‘‘70'li yıllardaki ünlü
Baader-Meinhof-Kızıl Ordu Franksiyonu‘‘ olayından yola çıkarak
yazdığı‘‘Katharina Blüm‘ün Çiğnenen Onuru‘‘ adlı bu romanda, medyanın haber
oluşturma özgürlüğü ile bireyin özel yaşamının çatışması temasını işlemesi
gibi. Görünüşte tek suçu bir şehir gerillası sevgilisi olmak olan Katharina
Blüm‘ün bu şehir gerillası ilgili olaylar ve araştırmalar bağlamında giderek
tüm kişisel değerlerinin ayaklar altına alınması, en yakın çevresi karşısında
da, bütün bir toplum karşısında da savunmasız bırakılması, kitabın ağırlık
noktalarıdır. Romanın günümüze kadar güncelliğini yitirmemiş, tersine belki de
gittikçe daha güncel konuma gelmiş olmasının temel nedeni ise, ‘‘özel yaşam
karşısında medyanın sorumluluğu‘‘ konusunun güncelliğini -ne yazık ki-
yitirmemiş oluşudur. Heinrich Böll'ün
bu romanı, günümüz Türkiye‘si açısından da güncelliğini hala sürdürmektedir.
********
Heinrich Böll, 1917 yılının 12 Aralık’ta Birinci Dünya
Savaşı’nın en kötü yılında eski bir Roma şehri olan Köln’de dünyaya geldi.
1938 Yılında Köln Üniversitesine kaydını
yaptırdı. Savaşa karşıtı olan Böll,
askeri görevden uzak durmak adına önce yüksek öğrenimini yapabilmek için tecil
dilekçeleri verdi. Daha sonra hastalıklar bahane ederek veya sahte izin
kağıtları düzenlemesine rağmen, dört kez yaralanmaktan kurtulamadı. Bu konuda
zorunlu askerlik yaptığı dönemde ailesine yazdığı 1940 tarihli mektupta şunları
yazmakta: ‘‘Kışla yaşantısından bıkkınlığım artık doruk noktasına ulaştı; elime
geçen ilk fırsatta gönüllü olarak tayin edilmek için başvuracağım, nereye
olursa olsun. Ben ne bir kahraman, ne de
bir maceraperestim, ancak sürekli subaylık ruhu oluşturma merkezinde olmak,
dayanılmaz. Dışarıda mutlaka olduğunu düşündüğüm biraz daha özgürlük ve hoşgörü için hayatımı seve
seve tehlikeye atabilirim…!‘‘
Savaş yılları: Savaş esnasında 262 kez bombalanan Köln’de
en az 20.000 insan öldü. Köln Almanya’nın en fazla zarar gören şehirlerin
başında geliyordu.
Heinrich Böll, savaşın bitişini, asker kaçağı olarak
Köln yakınlarındaki Renenya’da karşılar. 1946 yılında düzenli olarak yazmaya
başlar. İlk yazıları Nazi döneminin deneyimlerini, savaşı ve savaşın sona
ermesinden hemen sonraki zaman dilimini konu eder ve şöyle betimlemelerde
bulunur: ‘‘Bizim neslin, 1945’ten sonraki
ilk yazarlık denemeleri, harabe edebiyatı diye tanımlanarak, aşağılanmak
istendi. Biz bu tanımlamaya karşı çıkmadık, çünkü bir haklığı vardı; gerçekten,
haklarında yazdığımız insanlar harabelerin üstünde yaşıyorlardı, savaştan
dönmüşlerdi, erkekler ve kadınlar aynı oranda yaralıydılar, çocuklar da. Ve
keskin bakışlıydılarlar. Kesinlikle tam bir barış içinde yaşamıyorlardı,
çevreleri, durumları, kendileri ve etrafları sevimli değildi. Biz yazanlar ise
kendimizi onlara o kadar yakın hissediyorduk ki, neredeyse kendimizi onlarla
özdeşleştiriyorduk.‘‘
Heinrich Böll’un ''Romalılar‘ın yaptığı kiliselerle ünlü olması gerekirken, Gotik
Katedrali sayesinde üne kavuşmuş'' diye olumsuz andığı kilise tüm
ihtişamıyla II. Dünya Savaşı’ndan sağ salim çıkan Dom Katedrali dir. Köln'ün
her tarafından görülen Dom Katedralini ilk görenler katedralin taşlarının kara olduğunu
farkederler. Katedralin dış yüzeyi savaş sırasında asit yağmurları nedeniyle
karalar bağlamıştır. Savaş sırasında oluşan barutumsu bulutlar katedrale
tamamen zarar vermiş. Katedral savaş sırasında hastane olarak kullanılmış. Bu
nedenle bombalanmadığı ve yağmalanmadığı
dillendirilir. Her ne kadar Heinrich Böll, Köln’ün simgesi olan Dom Katedralini
sempatiyle bakmasada katedralin hemen yanında kurulan tarihi Noel pazarı,
katedrale farklı bir hava katar. Bu tarihi ani yaşamak için Belçika ve Hollanda gibi yakın diğer
ülkelerden günü birlik Noel pazarına ziyaretler yapılır. Bu nedenle Noel pazarı
her zaman kalabalık, cıvıl cıvıldır.
2021 yılının barış ve
mutluluk getirmesi dileğiyle…..
İlhami Yazgan / Köln