25 Mayıs 2017 Perşembe

Kızıl Elma

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gölbaşı’ndaki açılış töreninde "Yeni Türkiye mücadelemiz, bizim kızıl elmamız,  2053 Türkiye’sinin kızıl elmasını her şeyi ile gençlere emanet ediyorum“ deyip noktayı koyduğunda,   kızıl elma üzerinden  AKP’nin dindar gençlerine ne gibi mesaj iletdiğini çok merak ettim.

Konu ile ilgili meramımı gidermek için tarih arşivimde ne var ne yok bir baktım, pir baktım ki kısa sürede bir sürü ayrıntıya rastladım.

Bu ayrıntıları aktarmadan önce kısa bir tespit yapmak gerekir.




Kızıl elma, eski Türklerden beri hükümet erkânının da, askerin de, parti liderlerinin de, örgütlerindeki kişilerin haberdar olduğu bir idealdir. Turancıların dilinden hiç bir zaman düşürmediği „ideal“ ya da „ülkü“ de demek mümkün. Kızıl elmacılar bu ideallerini şöyle tanımlamaktalar: gök Tanrı, hükümdara kut verir; güç verir, destek verir, saltanat verir ve onu kollar. Hükümdarlardan da bu dünyaya nizam vermesi beklenir. Daha doğrusu Tanrı’nın kainata verdiği düzenin önce kendi toplumunda sonra, insanlık aleminde yerleştirilmesi idealine kaynak olur. Bunu yapmazsa, yani Tanrı’nın verdiği kut’a layık olmazsa Tanrı o emaneti geri alır. Bundan dolayı Türk hükümdarlar, başkanlar, liderler  ilahi bir görevi taşıma idraki içinde olurlar. Kızıl elma motifinin de kaynağı burasıdır. Türk hükümdarları, başkanları, günümüzün Turancı/dinci/ülkücü liderleri "Nizam-ı Alem" ve "Cihan hakimiyeti" idealini gerçekleştirmek isterler. Bu ideal, aynı zamanda saltanatı/yönetimi/mutlak hakimiyeti  meşrulaştırma vasıtası olarak da görür. Günümüzde bu ideal/ülkü Tayyip Erdoğan da devam etmekte ve kendisinin söylediği gibi, 2053 Türkiye’sinin kızıl elmasını AKP’nin dindar gençlerine emanet etmiş durumda.

Osmanlı’da kızıl elma

„Padişahımız gelir gavurun memleketini alır, kızıl elma olur“

Evliya Çelebi, “Hazreti Muhammed doğunca, Ayasofya’nın kubbesinin çöktüğünü ve kızıl elma küresinin de yere düştüğünü” yazar. O tarihten sonradır ki, İstanbul’u fethetmek cihan hakimiyeti hayali taşıyan Türkler için bir kızıl elma haline gelmiştir.

Bu ülkü bilindiği üzere Fatih tarafından gerçekleştirilmiştir. Fatih’in İstanbul’u fethetmesinden sonra ise Türk’ün başka yeni kızıl elmaları ortaya çıktı. Dünyaya hakim olma ideali taşıyan Türkün İstanbul’dan sonraki yeni kızıl elması Roma ve Saint Pierre (Sen Piyer) kilisesinin kubbesi oldu. Bunun yanı sıra onun başka kızıl elmaları da vardı.

Evliya Çelebi, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki kızıl elmalarının 6 tane olduğunu yazar ve bunları şöyle sıralar:

1. Engerüs Kızıl Elması: Budin.
2. İkinci Engerüs Kızıl Elması: Istolni-Belgrad.
3. Orta Macar Kızıl Elması: Estergon.
4. Bec Kızıl Elması: Viyana.
5. Rim-Papa Kızıl Elması: Roma.
6. Prusya Kızıl Elması: Kolonya (Köln).

Comelius  Gurlitt'in çizdiği restitüsyona göre Ayasofya önündeki anıtın üzerinde, sol elinde küre tutan atlı imparator heykeli (Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1909-1912)
Evliya Çelebi 6 Kızıl Elma’dan söz etmekle birlikte bu altıncıyı zikretmiş değildir. Bunun Köln şehri olduğu, Peçevi Tarihi’nde yer almaktadır.

Osmanlı Türkleri, yukarıdaki kızıl elmalarından üçüne sahip oldular, Viyana’ya çok gayret sarfettikleri halde  fethedemediler.


Kızıl elma, İstanbul’un fethinden sonra yeniçeriler arasında dillendirildiği rivayet edilir. Osmanlı’nın fethetmeyi istediği şehirler, kızıl elma olarak belirlenmiştir. 1453’ten sonra Osmanlı tahta çıkma törenine herkesin bir evrensel egemenlik simgesi olarak bir elma motifi eklenmiştir. Yeni Sultan devlet kılıcını kuşandıktan sonra Yeniçeriler kızıl elma da görüşürüz diye bağırırmış.  Avusturyalı tarihci Joseph von Hammer Osmanlı Tarihi kitabında konu hakkında şunları yazar: „Sultân Süleyman Yeniçeriler hakkındaki teveccühünü göstermek üzere cemâatin kışlası önünden geçerken kendisine takdim olunan bir bardak şerbeti almış ve kışlaların önünden her geçtikçe kendisine şerbet verilmesini emretmiştir. Bu iltifat ile müşerref olan yeniçeri cemâati de bir taht odası yaptırmıştır. Pâdişâh, bardağı ağzına götürdükten sonra silahdârına verir, o da altınla dolu olduğu halde iade ederdi. Bir yeniçeri zabiti de Pâdişâhın maiyyetinde bulunan kızlarağasına bir bardak şerbet verirdi. Bu âdet, tahfa cülus eden pâdişâhların kılıç alaylarında da tekrar edilmek mu’tâd idi, Zât-ı şâhâne eski kışla önünden geçerken bardağı yeniçeri ağasının elinden alır ve „Kızıl elmada görüşürüz“ derdi. Osmanlılar Roma’ya bu ismi vermişlerdi. “
Kanuni Süleyman, büyük dedesi Fatih gibi kızıl elmayı, Hristiyan dünyasının merkezi Roma’yı ele geçirmeyi bir amaç olak benimsemiş ve Orta Asya ve Sumatra’ya kadar bütün İslam aleminin koruyuculuğu, hiltifet-i ruy-i zemin, iddiasında bulunmuştur. Kısaca, Osmanlı sultanlarının dünya egemenlik ideali kendilerine Fatih’ten miras kalmış diyebiliriz.

III. Selim döneminde de Osmmanlı askerleri "Padişahım, biz senin uğrunda ta Kafdağı’nın ötesine, kızıl elmaya dek varırız" sözleri ile fetihe hazır olduklarını her daim ifade etmişlerdir.

Cumhuriyet döneminde kızıl elma

Kızıl elma üstüne ilk şiirleri Ziya Gökalp yazmıştır. “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan, / Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan!” dizelerini içeren “Turan” şiiri 1911’de Genç Kalemler’de yayımlanmıştı.  Ziya Gökalp’ın öncülük ettiği “Yeni Milliyetçilik” telâkkisinde Kızıl Elma artık “Türk kavmının” cihan hâkimiyetinin sembolü olmuştur. 1913’te yazdığı şiirinde şöyle der: Buymuş meğer Türk’ün Kızıl Elma’sı / Böyle demiş Oğuz Hanın yasası. Tarih boyunca hep batıya doğru olan Türk fetihlerinin yönü artık Orta Asya`ya da dönmüştür. Yani “Kızıl Elma Turan’dır” demek istenmiştir.
Daha sonra kızıl elma idelojisi Ömer Seyfeddin, Tekin Alp gibi Türk milliyetçilerinin aracılığıyla yayıldı. Kızıl elma, onlar için Türk ve Turan halklarının birliğini gerçekleştirecek olan geleceğin devletini ifade ediyordu.

Batı`nın kızıl elmaya bakışı

Batı kaynaklarında aşa ile birlikte hükümdarlık alameti olarak kullanıldığı belirtilen kızıl elma bazılarına göre İtalya’da Roma şehri, bazılarına göre de Roma’daki Saint Pierre Kilisesi’nin üzerinde bulunan ve denizden de görülebilen altın yaldızlı küre ya da bu kilisenin üstü kırmızı bakırla kaplanmış kubbesidir.

Bizans döneminde Ayasofya’nın önünde dikili bir sütun üstünde at üzerindeki luştınianos heykelinin elinde altından bir küre bulunmaktaydı. Bu şekilde bütün dünyayı hakimiyeti altında tuttuğuna inanılan imparatorun elindeki kürenin (kızıl elma) yere düşmesi, Bizans da dahil birçok ülkenin Türkler tarafından zaptedileceğine ve imparatorluğun çöküşüne işaret sayılmıştı.

Cari Brockelmann ve Martin Hartmann, kızıl elmanın menşeinin Hesperides’in altın elmalarından geldiğini ve bunda da Batı dünyasının ideal ülkelerinden birinin tasavvur edildiğini ileri sürerken August Fischer bunu cihan hakimiyetinin bir sembolü olarak gösterir. Bir kısım araştırmacılar ise kızıl elmanın Doğu ülkelerinde de hükümdarlık alameti sayıldığını gösteren çeşitli tarihi kayıtlar üzerinde durmaktadır.
Bir de Alman efsanesi var: kıyamete yakın Türkler Köln’ün altın elmasına (golden apfel) kadar gelip atlarını katedralin sütunlarına bağlayacak; ama sonra hepsi yok olacaktır. Buna Liechtenstein Kehâneti derler.  Anadolu’yu işgal eden Yunanlılar “Türkleri Anadolu’dan sürelim, ta kızıl elmaya kadar” dedikleri söylenir.


Kaynak


1.     15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı Mimarî, Tören ve İktidar, Çeviren: Ruşen Sezer, İstanbul 2007
2.     Büyük Osmanlı Tarihi Cilt 6 Joseph von Hammer Sayfa 187
3.     Akademik Ders Notları 1938-1986 & Timur İnkılap Tarihi Osmanlı Tarihi- Timas Yayınları-Prof. Dr.Halil İnalcik
4.     Murat Belge, Genesis, “Büyük Ulusal Anlatı” ve Türklerin Kökeni, İletişim Yayınları
5.     http://osmanlılar.gen.tr/Yazılar/kızıl-elma-nerede.html
6.     François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri: Yusuf Akçura. (1876-1935), 4. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2005