Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, Gölbaşı’ndaki açılış töreninde "Yeni Türkiye mücadelemiz,
bizim kızıl elmamız, 2053 Türkiye’sinin
kızıl elmasını her şeyi ile gençlere emanet ediyorum“ deyip noktayı koyduğunda, kızıl elma üzerinden AKP’nin dindar gençlerine ne gibi mesaj
iletdiğini çok merak ettim.
Konu ile ilgili meramımı
gidermek için tarih arşivimde ne var ne yok bir baktım, pir baktım ki kısa
sürede bir sürü ayrıntıya rastladım.
Bu ayrıntıları aktarmadan
önce kısa bir tespit yapmak gerekir.
Kızıl elma, eski
Türklerden beri hükümet erkânının da, askerin de, parti liderlerinin de,
örgütlerindeki kişilerin haberdar olduğu bir idealdir. Turancıların dilinden
hiç bir zaman düşürmediği „ideal“ ya da „ülkü“ de demek mümkün. Kızıl elmacılar
bu ideallerini şöyle tanımlamaktalar: gök Tanrı, hükümdara kut verir; güç
verir, destek verir, saltanat verir ve onu kollar. Hükümdarlardan da bu dünyaya
nizam vermesi beklenir. Daha doğrusu Tanrı’nın kainata verdiği düzenin önce kendi
toplumunda sonra, insanlık aleminde yerleştirilmesi idealine kaynak olur. Bunu
yapmazsa, yani Tanrı’nın verdiği kut’a layık olmazsa Tanrı o emaneti geri alır.
Bundan dolayı Türk hükümdarlar, başkanlar, liderler ilahi bir görevi taşıma idraki içinde olurlar.
Kızıl elma motifinin de kaynağı burasıdır. Türk hükümdarları, başkanları,
günümüzün Turancı/dinci/ülkücü liderleri "Nizam-ı Alem" ve
"Cihan hakimiyeti" idealini gerçekleştirmek isterler. Bu ideal, aynı
zamanda saltanatı/yönetimi/mutlak hakimiyeti
meşrulaştırma vasıtası olarak da görür. Günümüzde bu ideal/ülkü Tayyip
Erdoğan da devam etmekte ve kendisinin söylediği gibi, 2053 Türkiye’sinin kızıl
elmasını AKP’nin dindar gençlerine emanet etmiş durumda.
Osmanlı’da kızıl elma
„Padişahımız gelir gavurun memleketini alır,
kızıl elma olur“
Evliya Çelebi, “Hazreti Muhammed doğunca,
Ayasofya’nın kubbesinin çöktüğünü ve kızıl elma küresinin de yere düştüğünü”
yazar. O tarihten sonradır ki, İstanbul’u fethetmek cihan hakimiyeti hayali
taşıyan Türkler için bir kızıl elma haline gelmiştir.
Bu ülkü bilindiği üzere Fatih tarafından
gerçekleştirilmiştir. Fatih’in İstanbul’u fethetmesinden sonra ise Türk’ün
başka yeni kızıl elmaları ortaya çıktı. Dünyaya hakim olma ideali taşıyan
Türkün İstanbul’dan sonraki yeni kızıl elması Roma ve Saint Pierre (Sen Piyer)
kilisesinin kubbesi oldu. Bunun yanı sıra onun başka kızıl elmaları da vardı.
Evliya Çelebi,
Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki kızıl elmalarının 6 tane olduğunu yazar ve
bunları şöyle sıralar:
1. Engerüs Kızıl
Elması: Budin.
2. İkinci Engerüs
Kızıl Elması: Istolni-Belgrad.
3. Orta Macar Kızıl
Elması: Estergon.
4. Bec Kızıl Elması:
Viyana.
5. Rim-Papa Kızıl
Elması: Roma.
6. Prusya Kızıl
Elması: Kolonya (Köln).
Comelius Gurlitt'in çizdiği restitüsyona göre Ayasofya
önündeki anıtın üzerinde, sol elinde küre tutan atlı imparator heykeli (Die
Baukunst Konstantinopels, Berlin 1909-1912)
|
Evliya Çelebi 6 Kızıl
Elma’dan söz etmekle birlikte bu altıncıyı zikretmiş değildir. Bunun Köln şehri
olduğu, Peçevi Tarihi’nde yer almaktadır.
Osmanlı Türkleri,
yukarıdaki kızıl elmalarından üçüne sahip oldular, Viyana’ya çok gayret
sarfettikleri halde fethedemediler.
Kızıl elma, İstanbul’un
fethinden sonra yeniçeriler arasında dillendirildiği rivayet edilir. Osmanlı’nın
fethetmeyi istediği şehirler, kızıl elma olarak belirlenmiştir. 1453’ten sonra
Osmanlı tahta çıkma törenine herkesin bir evrensel egemenlik simgesi olarak bir
elma motifi eklenmiştir. Yeni Sultan devlet kılıcını kuşandıktan sonra
Yeniçeriler kızıl elma da görüşürüz diye bağırırmış. Avusturyalı tarihci Joseph von Hammer Osmanlı
Tarihi kitabında konu hakkında şunları yazar: „Sultân Süleyman Yeniçeriler
hakkındaki teveccühünü göstermek üzere cemâatin kışlası önünden geçerken
kendisine takdim olunan bir bardak şerbeti almış ve kışlaların önünden her
geçtikçe kendisine şerbet verilmesini emretmiştir. Bu iltifat ile müşerref olan
yeniçeri cemâati de bir taht odası yaptırmıştır. Pâdişâh, bardağı ağzına
götürdükten sonra silahdârına verir, o da altınla dolu olduğu halde iade
ederdi. Bir yeniçeri zabiti de Pâdişâhın maiyyetinde bulunan kızlarağasına bir
bardak şerbet verirdi. Bu âdet, tahfa cülus eden pâdişâhların kılıç alaylarında
da tekrar edilmek mu’tâd idi, Zât-ı şâhâne eski kışla önünden geçerken bardağı
yeniçeri ağasının elinden alır ve „Kızıl elmada görüşürüz“ derdi. Osmanlılar
Roma’ya bu ismi vermişlerdi. “
Kanuni Süleyman,
büyük dedesi Fatih gibi kızıl elmayı, Hristiyan dünyasının merkezi Roma’yı ele
geçirmeyi bir amaç olak benimsemiş ve Orta Asya ve Sumatra’ya kadar bütün İslam
aleminin koruyuculuğu, hiltifet-i ruy-i zemin, iddiasında bulunmuştur. Kısaca,
Osmanlı sultanlarının dünya egemenlik ideali kendilerine Fatih’ten miras kalmış
diyebiliriz.
III. Selim döneminde
de Osmmanlı askerleri "Padişahım, biz senin uğrunda ta Kafdağı’nın
ötesine, kızıl elmaya dek varırız" sözleri ile fetihe hazır olduklarını her
daim ifade etmişlerdir.
Cumhuriyet döneminde kızıl
elma
Kızıl elma üstüne ilk
şiirleri Ziya Gökalp yazmıştır. “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan, /
Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan!” dizelerini içeren “Turan” şiiri
1911’de Genç Kalemler’de yayımlanmıştı.
Ziya Gökalp’ın öncülük ettiği “Yeni Milliyetçilik” telâkkisinde Kızıl
Elma artık “Türk kavmının” cihan hâkimiyetinin sembolü olmuştur. 1913’te
yazdığı şiirinde şöyle der: Buymuş meğer Türk’ün Kızıl Elma’sı / Böyle demiş
Oğuz Hanın yasası. Tarih boyunca hep batıya doğru olan Türk fetihlerinin yönü
artık Orta Asya`ya da dönmüştür. Yani “Kızıl Elma Turan’dır” demek istenmiştir.
Daha sonra kızıl elma
idelojisi Ömer Seyfeddin, Tekin Alp gibi Türk milliyetçilerinin aracılığıyla
yayıldı. Kızıl elma, onlar için Türk ve Turan halklarının birliğini
gerçekleştirecek olan geleceğin devletini ifade ediyordu.
Batı`nın kızıl elmaya bakışı
Batı kaynaklarında
aşa ile birlikte hükümdarlık alameti olarak kullanıldığı belirtilen kızıl elma
bazılarına göre İtalya’da Roma şehri, bazılarına göre de Roma’daki Saint Pierre
Kilisesi’nin üzerinde bulunan ve denizden de görülebilen altın yaldızlı küre ya
da bu kilisenin üstü kırmızı bakırla kaplanmış kubbesidir.
Bizans döneminde
Ayasofya’nın önünde dikili bir sütun üstünde at üzerindeki luştınianos
heykelinin elinde altından bir küre bulunmaktaydı. Bu şekilde bütün dünyayı
hakimiyeti altında tuttuğuna inanılan imparatorun elindeki kürenin (kızıl elma)
yere düşmesi, Bizans da dahil birçok ülkenin Türkler tarafından zaptedileceğine
ve imparatorluğun çöküşüne işaret sayılmıştı.
Cari Brockelmann ve
Martin Hartmann, kızıl elmanın menşeinin Hesperides’in altın elmalarından
geldiğini ve bunda da Batı dünyasının ideal ülkelerinden birinin tasavvur
edildiğini ileri sürerken August Fischer bunu cihan hakimiyetinin bir sembolü
olarak gösterir. Bir kısım araştırmacılar ise kızıl elmanın Doğu ülkelerinde de
hükümdarlık alameti sayıldığını gösteren çeşitli tarihi kayıtlar üzerinde
durmaktadır.
Bir de Alman efsanesi
var: kıyamete yakın Türkler Köln’ün altın elmasına (golden apfel) kadar gelip
atlarını katedralin sütunlarına bağlayacak; ama sonra hepsi yok olacaktır. Buna
Liechtenstein Kehâneti derler. Anadolu’yu
işgal eden Yunanlılar “Türkleri Anadolu’dan sürelim, ta kızıl elmaya kadar”
dedikleri söylenir.
Kaynak
1. 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı Mimarî, Tören ve İktidar, Çeviren:
Ruşen Sezer, İstanbul 2007
2. Büyük Osmanlı Tarihi Cilt 6 Joseph von Hammer Sayfa 187
3. Akademik Ders Notları 1938-1986 & Timur İnkılap Tarihi Osmanlı
Tarihi- Timas Yayınları-Prof. Dr.Halil İnalcik
4. Murat Belge, Genesis, “Büyük Ulusal Anlatı” ve Türklerin Kökeni, İletişim
Yayınları
5. http://osmanlılar.gen.tr/Yazılar/kızıl-elma-nerede.html
6. François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri: Yusuf Akçura.
(1876-1935), 4. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2005