Ragıp Zarakolu
Silivri'den selamlar. 3 yıllık bir anadil direnişi sonucu, Silivri'de Kürtçe yapılan savunmaların, uzman mütercimlerce yapılan savunmalarını dinlemek bambaşka bir duygu yaratıyor. Kimileri bunu gereksiz bir inatlaşma olarak algılıyordu. Bunun nasıl bir onur sorunu, nasıl bir kolonyalizmi aşma sorunu olduğu gözardı ediliyordu.
Bu duruşmalarda, Kürt dostu olanların, Ayşe Berktay'ların"ez lıvırım" demeleri de, aslında bu zor gun dostlugunun kanıtlanması idi. 1991 de, ayrımcı infaz yasası uygulandığında yaşandığı gibi Kürt kardeşlerimiz yalnız bırakılmadı.
Türkiyeli çocuklara yıllarca Türkçe öğretmenliği yapan Hasan Özgüneş'in Kürtçe savunmasını yaparken söyledikleri son derece anlamlı idi: "Mutluyum. Yıllarca Türkçe öğretmenliği yaptım. Umut ediyorum ki, yakında ana dilimi de çocuklara öğreteceğim."
Kerem Soylu da, son derece akıcı bir Kürtçe ile anlamlı ve düzeyli bir savunma yaptı.
"Kürt sorunu çözülmediği sürece Orta Doğu büyük güçlerin oyun alayı olacaktır. Mısır'da, Suriye'de inançlar arası çatışma kışkırtılıyor, korkunç bir zulüm yaşanıyor. Böyle bir savaşın ülkemize sıçraması hepimizin felaketi olur. Barış süreci yavaşlamamalı. Siyasi hesaplara kurban edilmemeli. Biz barış ve demokrasi için meşru bir mücadele yürütüyorduk. Biz siyasi tutuklu olarak 2 yıldır hapiste tutuluyoruz.Bunun bir izahı olamaz.
Bu yazıyı silivri basın odasında dostlarımın bilgisayarında yazarken gorsel ve sözel tarihçi dostum İlhami Yazgan bana, moral veren bir tercümesini iletti.
Güneşli günlere diyerek sizlele paylaşmak istedim.
Ermeniler ‘‘Güneş batıyor‘‘ demezler, Güneş annesine geri dönüyor‘‘ derler.
"Ermeniler Güneşi genç bir delikanlıya da benzetilirler. İyi kalpli, yumuşak ruhlu bir delikanlı. Annesinin ise kötü niyetli biri olduğuna inanılır. Anne, yumuşak ruhlu oğlunun sarayında oturur. Saray ile Dünyanın en uzak bölgesinde, doğuda bulunur. Orada ne siyah ne de beyaz tenli insanlar vardır. Kuşlar bile yaşamaz orada. Bu saraya gitmeniz için ayaklarınızda demirden yapılmış ayakkabılar, elinizde de bükülüp kırılmayan demir değnek gerekmektedir. Diyelim ki koyuldunuz yola. Demirden ayakkabılarınız yıprandığında, elinizdeki değnek kırıldığında Güneşin sarayına ulaşırsınız ancak. Sarayın hemen arkasında çok geniş bir alanda oniki ev vardır. Evler mermerden yapılmıştır. İyi kalpli, yumuşak ruhlu Güneş her gün çıktığı yolculuk sonrasında herşeye sessizlik hakim olur. Milyonlarca yıldız dinlenirken. Sarayın bahcesinde bulunan altından locada Güneşin annesi oturmuş oğlunu bekler. Kızgın ateşiyle yorgun bir şekilde günlük gezisinden geri dönen Güneşi gören yıldızlar ona selam çakıp gökyüzüne yerlerini alırlar. Bu arada günün yorgunluğunu üzerinden atmak için Güneş, berrak sularda yıkanırken, annesi onu kucaklayıp sulardan çıkarır. Saraydaki yatağına yatırıp emzirmeye başlar. Süt kuzusu Güneş, bir sonraki gün için dinç olmalıdır. Annesinden sütünü emerken bir sonraki tan yerine kadar uykuya dalar..."
Bu nedenle Ermeniler ‘‘Güneş batıyor‘‘ demezler, Güneş annesine geri dönüyor‘‘ derler.
Ermeniler‘de Batıl İnançlar’ı adlı kitabından
Dr. Manuk Abeghian, Leipzig, 1899