25 Kasım 2015 Çarşamba

Bedreddin`in Kemikleri, Manakibname ve Torunu Hafız Halil

Anadolu`nun ender yetiştirdiği hümanist ve toplumcu önder Şeyh Bedreddin hakkında en kapsamlı çalışmayı Alman tarihçi Franz Babinger yapmıştır. Babinger ömrünün sonuna kadar Bedreddin`in ardından iz sürmüş, 1921`de Bedreddin hakkında yayımladığı doktara tezi sonrası, çeşitli dergilerde hayatı hakkında makaleler yazmıştır. Bedreddin`in idam edildiği Serez`i ziyaret etmiş,  türbesini bulmuş, torunu Hafız Halil`in yazdığı Manakibname`yi (Bedreddin`in Hayatı) de orada aramaya girişmiştir. Serez`e gittiği tarihten bir kaç yıl önce Bedreddin`in kemikleri ile türbede korunan kütüphane, Kadiri dervişleri tarafından 1924 yılında İstanbul`a götürüldüğünü hayal kırıklığı içersinde öğrendiğinde olumsuz etkilemez ve soluğu İstanbul`da alır ve Bedereddin`den geri kalanları İstanbul`da aramaya koyulur.

Kemikler İstanbul`da…

1924`de Daltaban  Mustafa  Paşa’nın  onayı, Osman Bey‘in girişimi, Yunan hükümetinin bilgisi dahilinde  Bedreddin türbesindeki kemikler alınarak  İstanbul’a  getirilmiştir.  İstanbul’a getirilen kemikler, ileride uygun bir yere gömülmek üzere bir çinko kutu içinde  toprağıyla karışık Sultan Ahmed  Câmisinde muhafaza  altına alınır.  Bir  aralık  Çapa’daki Cemaleddin  İshaki’nin  türbesine  defnedilmesi  düşünülmüşse de  sonradan  vazgeçilmiştir.  Daha  uzun  müddet  camide  durması  sorunlu  görülmüş,  aradan on sekiz sene geçtikten sonra 1942 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında yapılan yazışmalar sonunda Topkapı  Sarayı  Müzesi  Müdürlüğüne  nakil  ve  teslim  edilmiştir.  Bütün  bu girişimler gizlilik içersinde yapılmıştır. Kemikler   yirmi   sene Topkapı  Sarayı  Müzesi’nin  bir  deposunda  kalmıştır. Kimin tarafından verildiğini bilinmeyen bir dilekçe ile işleme konulmuş ve Bedreddin`in kemiklerini Çemberlitaş’daki   Sultan II. Mahmud  Türbesi`ne  gömülmüştür. Bedreddin`in kemikleri 40 yıl aradan  sonra  29.11.1961 tarihinde toprağa kavuşmuştur.

Manakıbname`nin izinde..

Babinger, yüzyılların  ender  yetiştirdiği,  Anadolu insanının ve  insanlığın  kendisiyle  her  zaman övünebileceği  bu harikulade insanın  doğrudan  doğruya  oğlunun  oğlu  tarafından yazılmış ve  ancak  son  zamanlarda ele  geçirilebilmiş  tek yazma nüshali  Manakibname`yi İstanbul`da aramaya koyulur. Tekirdağlı olduğu tahmin edilen bir kişinin (Kadiri dervişlerinden olabilir mi?), İstanbul Sahaflar Çarşısı`nda bulunan Hulisi Efendiye bir kaç kitap gönderdiğini öğrenir. Bu kitaplar arasında Manakibname de vardır. Eski kitaplara ilgi duyan Muallim Cevdet Bey, Manakipnameyi gördüğünde hemen tanır ve kitabı sahafcıdan 20 liraya satın alır. Kitaptan uzun bir dönem kimseye bahsetmez.  Diyanet İşleri Müdürü olan Şerefeddin Yaltkaya, kitaptan haberdar olur ve Muallim Cevdet Bey`den bir kopyasını almayı başarır. Franz Babinger  de Yaltkaya`nın edindiği Manakibname`ye ulaşır ve bir kopisini  kendisi için almayı basarır. Babinder, elindeki kopyanın tıpkı başımını Almanya‘ da yaparak „Die Vita  (Menkıbname) des  Schjch Bedr ed-din Mahmud İbn  Qadî  Samauna von  Chalil  b.  İsmail  b.  Schejch Bedr ed-din Mahmud, 1943“ adı altında yayımlar.