14 Ağustos 2013 Çarşamba

Bitlis

Bir rivayete göre Büyük İskender, Babil seferine çıkmadan önce Bitlis isimli generaline, kendisinin gösterdigi bir yere, kendisi de dahil olmak üzere kimsenin  fethedemeyeceği bir kale kurmasını emrederken şunları emreder: "Burada öyle bir kale inşa et ki, benim gibi ünü Dünyaya yayılmış hükümdar bile bu kaleyi fethetmekte aciz kalsın."

 
Bunun üzerine Bitlis, kısa zamanda kaleyi yapar. Büyük İskender, Babil seferinin dönüşünde kale kapılarının kendisine kapalı olduğunu görünce kaleyi kuşatmaya kalkar. Kaleyi bir türlü ele geçiremeyen İskender, kuşatmadan vazgeçer ve dönüş hazırlığına başlar. Bu sırada kapıların açılması emrini veren general Bitlis, kalenin anahtarını Büyük İskender‘e verir. Neden kendisini bu kadar uğrastırdığını soran Büyük İskender'in Bitlis'ten aldığı yanıt şu olur: "Sizin verdiğiniz emirler doğrultusunda kapıları açmadım."




Bunun üzerine Büyük İskender, Bitlis'i affeder ve kente komutanın adı olan Bitlis ismini verir. Başka görüşler ise Bitlis isminin, Betirs sözcüğünün değişikliğe uğramasından dogduğunu ve kahramanlık, korkusuzluk ifade ettiğini belirtirler. Alman uyruklu Wilhelm Köhler ise 1928 yılında Bitliş Şehri ve Kürtler üzerine yaptiği doktora çalışmasında, Araplar'da Batlis, Müslümanlar'da ise Bidlis veya Bitlis olduğunu belirtir. Bitlis'in 18. yüzyılda tam anlamıyla ekonomik ve kültürel refah içinde bulunması, Kuzey Suriye'ye, Kuzey Mezopotamya'ya giden yolların geçtiği boğaz üzerinde konumlanması, Batılı gezginlerin de her zaman ilgisini çekmiştir. Bitlis'in bu ekonomik ve kültürel refahını anlatan bir makale 1876 yılında Almanya'da, Globus dergisinde yayımlanmıştır. İki gravür çalışmayla beraber yayımlanan bu makalede, Bitlis ile ilgili geçmiş döneme ait bilgiler bulmak mümkün. Bitlis'in tarihi hakkında da kısa bilgiler veren dergi, Osmanlı gezgini Evliya Çelebi'nin yapıtlarından alıntı yaparak, Bitlis'in Van Gölü’nün batısına düştüğünü, çok engebeli yamaçları ve yaylaları bol bir alanda kurulmuş olduğunu belirtir. Makale daha sonra şöyle devam eder: "Bitlis'te Ortacağda her türlü zanaat geliştirilmiş ve bu sayade tüm Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere, Hindistan ve Çin ile yapılan ticaretin hareket noktası olmustur."

 
1876 yılında kaleme alınan bu makalede Bitlis’te 8.300 hanenin olduğu vurgulanırken, şehirde yaşayan nüfusun tahminen 38.886 olduğu belirtilmiş. Bunlardan 20 bininin Müslüman, 16.086'sının Ermeni, 1800 kisinin de Yakubi olduğu vurgulanmış. Ayrıca şehirde 15 tane caminin bulunduğundan ve bunun yanında 4 tekke ve 4 kilisenin varlığından da söz edilmekte.

 
Ustin Henry Layard ise 1856 yılında kaleme aldiğı "Armenien, Kurdistan und Wüste" adlı yapıtında, Bitlis hakkıda sunları yazar: "Bitlis'te çok sayıda cami başta olmak üzere, ibadethaneler, medreseler, hamamlar ve köprüler mevcut. Bunların arasında en fazla görülmeye değer mimari yapıt ise kalenin hemen arkasında akan İskender suyunun kıyısında, köprünün önünde bulunan Sultan Serafettin Cami'dir. Bu cami, taş ustası sanatçıları tarafından zevkle süslenmiş çok sevilen bir cami dir. Yüksek kayaların üzerinde kurulu olan evlerin göze hoş görünen, oval biçimdeki büyük pencerelerinin görünümü kente hoş bir güzellik ve estetik katıyor. Kentin alt kısmına düşen bölümde bulunan pazar, kötü görünümüne rağmen oldukça kalabalık oluyor. Bu bölgede yapılan ticaretin ana merkezini Bitlis oluşturduğu için pazara olan talep fazla olmakta. Bu pazardan sunulan malların başında bal, mazı elması ve balmumu gelmekte. Bunların dışında tiftik yünü, renkli halı iplikleri veya rengarenk kilimleri sayabiliriz. Özellikle bu bölgenin dağlarında yetisen çiçeklerden elde edilen renklerin parlaklığı mükemmel ve tüm bölgede ün salmıştır. Bir dönem Bitlis'te yapılan silah ticareti yasaklanmış. Ama her seye karşın, Erzurum ve Musul’dan mazı elması almak için Bitlis'e gelen tüccarların birlikte getirdiği silahları, pazarda bulmak mümkün. Şu anda Bitlis'ten dışarıya ihraç edilen en gözde malların başında mazi elması geliyor. Meşe ağacının meyvesi olan mazı, deri tabaklamada ve tıpta kullanılıyor. Bölgede yetisen bu ağaç türü kayıngillerden, üçyüz kadar tür arasında kış ve yaz yapraklarını dökmeyen bir ağaç.1840 yılında "Dünya Botanik Biliminde Adlandırma" kitabında ilk defa bu meşe türünden söz edilmiş. Bu meşe türlerini ilk kez Bitlis kırsalında tesbit eden Dr. Edward Dickson olmuştur. Dr. Dickson, Botanik Adlandırma Kitabı‘ında bu meşe türlerinden söz etmekte ve bunlardan beş tanesinin kendileri için yeni olduğu ve Dünya’da yanlızca Bitlis kırsalında yetiştiğini belirtilmekte.‘‘





 

Fotograflar Ernest Chantre nin 1881 yilinda Kurdistan, Bitlis ve Dogu Beyazit adli calismasindan alinmistir
Gravür ise Voyage Illustré Dans Les Deux Mondes adli dergiden alinmistir